Ezbere Konuşmalar...

Gündemin neresinden tutarsan elinde kalıyor. Uzun zamandır bir şey yazamadığımın farkındayım. Hem işgüç hem de artık olayları o kadar hızlı takip edememe durumum yüzünden kaynaklanıyor bunlar.

Ağzını bozmadan bir şeyler söylemek, yazmak hakikaten zor bir şey olmaya başladı. İşin içine bunlar da karışınca malumunuz, anlatmak istediğin şeyi anlatamayıp, sağa sola küfretmekten ibaret bir kültürün parçası oluyorsunuz. Tam da istemediğim, hatta sayılarının artması yüzünden eleştirdiğim tiplere benziyorum. Buna benzemek, bu konualarda en son istediğim şey. Gün gelip de birinin, karşıma çıkıp "sen de zamanında şöle dediydin" deyip benim de küfür etmekden başka birşey söyleyememem, artık benim de bir çeşit virüsü kaptığım ve mücadele etmemin bir anlamı kalmadığı anlamına gelir. (ya da bilmiyorum kaygılarım çok fazla olduğu için belki de bu tutarlılığı korumaya çalışıyorum, pamuk ipliğini biraz daha sağlamlaştırmaya çalışıyorum, bilmiyorum)


Elinize herahangi bir gazateyi alın. Sayfalar dolusu reklamları atlayın, ki onlar da ayrı bir muhabbetin konusudur, ve haberlere bir bakın. Kabus gibi bir referandum atlattık. Evetti, hayırdı derken bir demokrasi sınavı verdiğimize inandırıldık. Aslında hiç de böyle birşey olmadığını daha önce de anlatmaya çalıştım. Kimsenin umrunda değil demokratik olmak. İçinde bulunduğumuz süreç demokratikleşmeden ziyade, biz bir saltanat yada derebeylik mi istiyoruz yoksa 80 yıl önce temelleri atılmış bir "mimari eserin" bırakın geliştirilmesi, elimizde kalanını mı korumaya çalışıyoruz oylamasına döndü. Tabii ki sonucu belliydi, bazen dağdaki çobanla benim oyum bir mi olacak söylemini haklı buluyorum. Bir an için o romantik ve humanist yanınızı bir yana bırakın, ki bence bu hümanistlik kısmı içinde bir miktarda elitlik barındırıyor, insanlara üstten bakıp acımayla karıştırılıyor. Şu gelinen hale bakın, neredeyse şikayetlerini kahve köşelerinde bile dillendiremeyecek hale geldiniz, yada geliyorsunuz bilmem haberiniz var mı? Kötümser miyim, abartıyor muyum ? Bunu tarih gösterecek tabii ki. Ama Hitleri de bilemezdik o sanat galerilerine resimlerini kabul ettirmeye çalışan çocuğa bakarak. Kahvelerde söylev verirken de bu kadar olacağını tahmin edemezdik. En nihayetin de Almanya da tek parti olup kitapları yaktırmaya başlayınca ve tüm Avrupaya kafa tutmaya başlayınca da bu kadar olacağını bilemezdik.


Aynı şekilde tarihin de tekerrür ettiğini bazen kabul ediyorum. Olmadığını söyleyenler aynı nehirde iki defa yıkanılmayacağını da söylüyorlar. Ama nehrin akış yönünü ve içine giren zevatın aynı mantalite de olduğunu kaçırıyorlar. Aynı mı değil, benzer mi ? evet...


Neyse şu "çoban" meselesine, yani "derebeylik" taraftarlarına dönelim...Bu arada söylemek istediğim tabii ki her çobanla ilgili değil tekrar bir toplumsal vicdan üretip karşısına dikilmek istemiyorum. Kaldı ki bu vicdan denen şeyle mantıklı bir şekilde oturup konuşmak pek mümkün olmuyor. Bahsettiğim çobanın cahili, şunu düşünün basit çıkarlarla hayatını şekillendirmiş, çok fazla memleket meseleleriyle ilgili fikir sahibi olmayan olması gerektiğini de düşünmeyen (ki bu onun suçu olmayabilir ama şunu da unutmamak lazım ki 8 yıllık zorunlu ve parasız eğitim vaadeden devlet bu işten sıyrılamaz, netice de birbirimiz adına karar vermeye geldiğin de işler her iki taraf içinde zorlaşıyor) vatandaşla aynı potada eriyorsunuz. Zarzor okuyup bir yere getirdiğiniz aklınız çoğunluğun kararı denen saçmalıkla bertaraf oluyor. Çoğunluğa baktığınız da kendi çıkarlarını seçmiş bir çoğunluk ve sizin çıkarlarını tamamiyle göz ardı etmiş hatta sizin onun adına düşündüğünüz iyi şeyleri bile bir torba kömürün gazına gelerek bir tarafa itmiş bir çoğunluk. Hemen ayrımcı olduğumu, elitist olduğumu düşünmeyin.

Aynı çoğunluğun baskısı doğuda bir ilimizde 12 yaşında bir kız çocuğunun kendi cinsel tercihlerini yapabileceğini ve dahası 40 tane "aklı-selim, demokratik" vatandaşımızın da bu tercihe iştirak etmesini normal görebiliyor. Adamlar neredeyse suçsuz yahu. Aynı hümanistliği bu kıza da gösterdiğiniz de az önceki "elitist" diyerek eleştirdiğiniz tutumada ihanet etmiş olmuyor musunuz?...(hakim bey sağ olsun bir hayatı daha karartıp, 40 masum "çoşkun"u da hayata yeniden bağladı, Sadri Alışık'ın bir filmi vardı, "Ofsayt Osman" diye, hatırlar mısınız bilmem, hakime bu da mı gol değil diye bağırmıştı, nedense o geldi aklıma)
Bir de seçenlerden ziyade seçilenlere bir bakalım. Millete demokratikleşme dersi veren bir grup insan ama nedense karşılarına halktan kimseyi almıyorlar haklı olsa dahi "ajan provakatör" muamelesi görüp yaka paça dışarı atılıyorlar. Kaldı ki söz üstüne söz söyletmiyorlar. Yeni "rajon" bağıra çağıra konuşup halka el çırptırmak.

Halkın, en azından bir kısmının nasıl zihinsel problemleri olduğunu ve bir çöküntü içinde olduklarını mitingler sırasında gördük. Sanırım hatırlıyorsunuzdur; başbakan herkese evet dedirtmeye çalışıyor, her lafının arkasından "eveeeeeet" diye bağıran bir grup (aynı nı ilk okulda yapardık), bir yerde başbakan sanırım bunlara izin verecek misiniz gibi bir şey soruyor, vatandaş sıcaktan ambele olmuş halde hayır demesi gerekirken metne bağlı kalarak evet diye bağırmaya devam ediyor. Başbakanın kendisi bile şaşırmıştı buna...Açıklaması size kalmış, bu durumu izleyenler daha iyi anlayacaklardır demek istediğimi...


Demokrasi belki güzel birşeydir ama herkesin "eşit" olması koşuluyla. Aynı yaşam standartlarına sahip olamak, aynı eğitim düzeyinde olmak gibi. Bunu sağlayamadığınız zaman herkesin bireysel istekleri öncelik kazanıyor, parçanın bütününü göremiyorsunuz. Birey hak ve özgürlükleri dediğiniz şey, aç vatandaşın akşam ne yiyeceği sorusuna kurban gidiyor. Biraz uğraşırsak halkın büyük bir kesiminin bilinçli olarak cahil bırakılmaya, sınırda yaşamaya mahkum edildiğini de ispatlayabiliriz ama bu kitap olur, bununla birlikte bizi de yakarlar sizi de yakarlar. "Bu ne yarar sağlıkcak kiiii" diyen bir kişiyseniz anlatmanın faydası yok, yok hala acaba mı diye düşünüyorsanız, genel toplum yönetimi, propaganda tekniklerine ve nerelere ne uğruna neler verildiğine biraz daha dikkatli bakmak yeterli olacaktır.

Herneyse yarısına gelince sıkılacağınız bir yazı oldu sanırım. Umarım sıkılmazsınız, ha bu arada evet diyen, sadece buna değil önüne koyulan herşeye evet diyen, kendini de yönetimde söz sahibi, önemli biri sanan "benjamin"lere de benim, çocuğumun, çocuğumun çocuğunun geleceğini bir hamlede şimdiden kararttıkları için "teşekkür" ederim. Çocuğumum yanlış yöne sapması için artık ve sadece "kötü ebeveyn" olmak gerekmiyor sanırım....

0 kere laf edildi:

 
Related Posts with Thumbnails
© 2009 - Bir İnsanı Sevmekle Başlar Herşey.. | Free Blogger Template designed by Choen

Home | Top