Bir Zamanlar, Her Zamanlar...


Goverment can easly exist without laws, but law cannot exist without goverment.

(Bertrant Russel)

Evrilde Gel...


Walking With Monsters

Yönetmen: Tim Haines


2005


Evrim
e ister inanın ister inanmayın. Vakti zamanın da çok uğraştım olmadı. Aklın yolu bir değilmiş onu öğrendim. Neyse bu konuyla ilgili tartışmak istemiyorum artık. Ama bu belgeseli de tanıtmadan edemeyeceğim. Mümkün değil.

Walking With Monster ile başlayıp Walking With Cavemen ile devam eden bir seri. Yani günümüze kadar gelen evrimi anlatıyor. Gerçekten yürüyormuş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Animasyon olarak çekilmiş ve (evrimi anlamayanlar için) sırf görsellik kısmı bile son derece seyirlik. Vakti zamanında dizi olarak yayınlanmış, anladığım kadarıyla da baya bir izleyici kitlesi varmış. (imdb sağolsun)

Tabi biz o zaman ne izliyorduk kim bilir. Pek bir ilerleme kaydedemediğimizi düşünüyorum zira gelinen son nokta Behlül'ün Bihter'i punduna getirmesi, üvey-ensest ilişki (bende anlamadım, amcasının 2.eşiyle yani üvey yengesiyle falan, bayaa çetrefilli).

Demem o ki arada böyle şeylerde izleyelim isterim TV'de. Böyle belgeselleri tanıtmaya devam edeceğim iki gözüm. Sende yardımcı ol izle...Özellikle anne ve babalara tavsiye ediyorum, evladınızı daha körpecikken eller almasın, izlettirin bunları hem onunda hoşuna gidicek, animasyon bu...Hem biraz da sana soru sorar belki de karşılıklı ufkunuz açılır.

Her neyse uzun bir macera bu belgesel size iyi seyirler...

Ne Yesem Yarıyor Arkadaş...


Petrol yiyen mikrop bulunmuş a dostlar. Bu son BP'nin başına gelenlerden, başının altından çıkanlardan sonra, bir mikropla mücadele için başka bir mikrobu kullanıyormuşuz gibi geliyor. Yada dinsizin hakkından, imansız mı gelir hakketen bilemiyorum...

Biz bunları öldürmek için yıllardır anti-biyotik üretmiyormuyuz, her yıl çıkan yeni bir tanesi için gece gündüz yusuf yusuf dolaşmıyor muyuz? Evet.

Şimdi hiç mi utanmıyoruz bu mikrobu kullanırken. Yüzüne nasıl bakarız...

Evete Hayır, Hayıra Evet...

Evin en küçük çocuğusunuz, pek fikri sorulan falan biri değilsiniz. Arada bir babanız laf olsun diye, ıvır zıvır bir konuda sizin fikrinizi soruyor, sırf laf olsun diye, sizi de muhabbete dahil etmek için. Öyle fikrinizin çok da önemli olduğundan falan değil ha, sadece sizin o büyümüşte küçülmüş tavırlarınızla eğlenmek için. Ama siz, aslında o hiç büyümemiş ve onlara göre de hala çocuk kalacak kafanızla bir işe yaramanın gururu içerisinde, gerine gerine büyüdüğünüzü düşünerek evin içinde dolaşıyorsunuz. Bu tavırlar sizin gururunuzu okşasa da aile büyüklerini pek bir eğlendiriyor. Her iki taraf da mutlu, eylem amacına ulaşmış, ne siz rahatsız oluyorsunuz ne de onlar. Zaten hiç bir şeyi etkilemiyorsunuz da. Öyle küçük dünyanız da bir şey yapmanın, bir işe yaramanın gururunu yaşıyorsunuz. Arada bir de aileniz "kocaman" olduğunuzu söylüyor.

İşte o andan itibaren sanki büyük bir şeyin parçasıymış gibi, sanki varlığınız (söylenildiği gibi) bir şeyleri etkiliyormuş gibi düşünmeye başlıyorsunuz. Evet artık kocaman oldunuz. (sizin düşünmenizi istedikleri gibi, kullanılmak için kocaman ama bir birey olarak, etkinlik olarak küçük bir adam...)


Birde şöyle bir hikaye var: Benjamin adında bir eşek varmış, çiftliğin bütün işini yaparmış. Arada bir de çiftçiden sopa yermiş, hatalarının bedeli olarak. Yediği dayak üzerine çiftçiyi protesto etmek için kuyruğunu bir süre sallamazmış. Yaptığı işlede gurur duyarak kasıla kasıla yürürmüş. Çiftçinin bu eylemden hiç haberi olmadığı gibi, diğer hayvanlarda neden bu eşeğin durup durup böyle kasıla kasıla yürüdüğünü merak ederlermiş...

Oy kullanma konusunda ciddi kaygılarım var. Neye yaradığını açıkcası bilmiyorum. Vatandaş olarak görevin deniyor, sözde devlet seni aldığı kararlara ortak ediyor. Hiç aklın alıyor mu bunu? Böyle bir mekanizma, sana istediği gibi davranabiliyor, herşeyine müdehale edip herşeyi değiştirebiliyor, sen de bazı kararlarında söz sahibi olabiliyorsunuz. Bir düşün sence sana ihtiyacı var mı? (ipucu: sana ne zaman ihtiyacı olur, sen sana ihtiyacı olduğunu farkettiğin ve ona da farkettirdiğin zaman...Ne kadar olanaklı bilmiyorum)

Tıpkı benjamin gibi yada ailenin küçük oğlu gibi kasıla kasıla yürümenin ve vermiş olduğun kararın, bu kararın birşeyi değiştirebileceğinin kısaca "kocaman" olmanın verdiği o güçle de başkalarını bu vatandaşlık görevini yapmadığı için b.klamanın alemi var mı bir düşün?

Bir şeyi etkileyemediğini nasıl anlayacağın ile ilgili küçük bir ipucu vereyim. Bu kadar "özgür düşünce" yemek, eğitim ve barınma gibi temel haklarda, herkes için bile bir araya gelip, doğru düzgün kararlar alamayan bir insan kalabalığıyla mı karşı karşıyasınız? O zaman doğru yerdeyiz.

Önceden bu manifestolar da falan insanlardan yığınlar diye bahsedildiğin de çok sinirlenirdim, bunu hak etmediklerini, onlardan meta gibi bahsedildiğini düşünürdüm. Şimdi hak vermeye başladım. Olay her zaman babanın kabahati olmayabiliyor, bazen de aymayan küçük çocuğun yada neyi nasıl yapacağını bilemeyen Benjamin'in de olabiliyor.

Evet ve hayırdan ziyade üçüncü bir seçeneği de düşünün. Sadece evet ve hayırla neleri yapabileceksiniz onu da düşünün. İki seçeneğe indirgenmiş bir sınav sisteminde ne kadar başarılı olacağınızı düşünün. Birde evet-hayır yanına o küçük çocuk mu ya da Benjamin mi olacağınızı da düşünün.

Oy verin her zaman, vermeyin demiyorum. Sonuçta bu sizin göreviniz bir vatandaş olarak, nede olsa devletin idaresinde söz sahibisiniz...(?)



 
Related Posts with Thumbnails
© 2009 - Bir İnsanı Sevmekle Başlar Herşey.. | Free Blogger Template designed by Choen

Home | Top